'Ofislerde Y Devrimi' Office Magazin Dergisi Ocak 2014 sayısında >>
Günün 24 saate bölündüğü bir dünyada sürekli zamanla yarışarak
yaşıyoruz. Bu yarışta galip geldiğimiz günler çok az; pek çoğumuz, Alis Harikalar
Diyarı’nda her zaman geç kalan beyaz
tavşana benzemeye başladık, sürekli bir yerlere koşuşturan,
işlerini yetiştiremeyen insanlara döndük.
Zaman, geri dönüşü olmayan bir süreç. Başarılı olabilmek
için dakikalarına varıncaya kadar planlı kullanmak, boşa harcamamak lazım. Bunu
söylemek kolay; fakat yapmak, yani zamanı yönetmek hiç de öyle basit bir iş,
hele doğuştan kazanılmış bir yetenek ya da bir beceri asla değil. Sosyal,
kültürel, psikolojik, ekonomik... kişisel hayatlarımızı nasıl yönetebileceğimiz
konusunda büyüklerimizden öneri, destek ve eğitim almak zorunluğumuz var çünkü içgüdülerimizde
böyle bir kodlama yok.
Ekonomik faaliyetlerin yerel
ölçekte kaldığı yakın zamanlara kadar iş hayatında çalışma saatlerini,
yerlerini, düzenlerini, koşullarını... belirlemek, yani zamanın nasıl
yönetileceğine karar vermek, sadece işverenlerin tekelinde idi; işyerlerindeki verimlilik,
işverenlerin kişisel yetenekleri kadardı ve çalışanlar bunu sorgusuz kabul
eder, maaşlarını almaktan başka bir şey düşünmezlerdi.
Ekonomik faaliyetlerin global ölçeklere ulaştığı günümüzde, proje
/ üretim / yönetim... süreçlerine dahil edilmeyenler, başarısız / verimsiz
işletmelerde çalışmak istemiyorlar. Seri üretim yapılan fabrikalarda,
çoğunluğu robotlarla işbirliği içinde,
el emekleri ile çalışanları bir kenara bırakacak olursak, ofislerde artık işverenlerin hegomonyasına karşı bir direniş var:
kendi çalışma ortamlarını ve koşullarını kendileri belirlemek istiyorlar.
Fiziki ve görsel konfor ile stresi azaltan detayların,
o eski şık ve kaliteli cool ofis
kavramının yerini almaya başladığı son 10 yılın ofis trendleri, yeni kuşakların
getirdiği yaklaşımlarla şekilleniyor.
Artık neredeyse hepimizin duyduğu ve bildiği “Y” kuşağının
iş hayatına girişi, özel veya tüzel işletmelerde, işverenler veya vekilleri
konumundaki insan kaynaklarının klasik tutumlarını değiştirmelerini
dayatıyor. Aslında bu, tek yönlü
bir zorunluluk
değil. Globalleşme sürecinde işverenler, tek başlarına, kişisel bilgi ve
becerileri ile global rekabette etkili ve yeterli bir oyuncu olamayacaklarını gördükçe, global dünyanın
ürettiği “Y” kuşağının, ofislerinde kendilerine küçük bir “globe” yaratmalarının faydalı olacağını kabul etmeye
başladılar. Bu iş biçimi, karşılıklı bir menfaat paylaşımı anlamına geliyor
çünkü “Y” kuşağı da ancak bir “globe” da çalışabilir; verimli, üretken, yaratıcı...
olabilir. İşverenin global rekabette etkin bir oyuncu olma isteği ile global
dünyanın nimetleri ile büyümüş “Y”
kuşağının kendisini huzurlu ve mutlu hissedebileceği bir ortamda çalışmak
arzusu, küçük “globe” larda yaşam koşullarına kavuşuyor ve kapalı kutulara
benzeyen ofis kavramını giderek bitiriyor. Çalışanların kendilerini kendi
evlerinde gibi hissedebileceği, benimseyebileceği ofislerde ortaya çıkan
verimli iş sonuçları da gösteriyor ki çalışanlar; kendi çalışma saatlerini,
yerlerini, düzenlerini, koşullarını... belirlemekte işverenlerden daha fazla
ağırlığa sahip olduklarında, karşılığını da fazlasıyla verebiliyorlar.
Günümüzde, ofislerin fiziksel yapılandırılmasında, çalışanların kendi arzu
ve iradelerine uygun kendi ortamlarını yaratmalarına izin veren, hatta teşvik
eden işverenler, kapalı kutuya benzeyen ofislerde üretilen katma değerlerin kat
ve kat ötesine ulaşabiliyorlar. Üstelik, kapalı kutularda verimlilik için
çırpınan işverenlerle taban tabana zıt biçimde, hiçbir zahmet ve sorumluluğa
katlanmadan, sadece hedefi göstererek başarıdan başarıya koşuyorlar; çoğu
zaman, kendi akıllarına bile gelmeyen, hiç gösterilmemiş hedefleri bile
yakaladıkları oluyor.
Bu yeni iş felsefesi giderek yerleşirken, eski kavramların
da altını oyuyor: “Y” kuşağı kendisini bir işverenin çalışanı olarak değil,
içinde yer aldığı “globe”un bir parçası olarak görüyor. Aidiyet ve sahiplenme
gibi kavramlar içerik değiştiriyorlar.
Global dünyada artık işverenlerin kişisel rekabeti değil, “globe” ların
rekabeti konuşuluyor. Ekonomik bağımsızlığını elde etmek için çalışmıyor “Y”
kuşağı, global rekabette global bir rol alabilmenin hazzı için “globe” unu sahiplenerek bütün hünerlerini ortaya döküyor. Sosyal
hayatında giderek kişiselleşen ve yalnızlaşan “Y” kuşağı insanı, global dünyada
yepyeni bir paradox yaratıyor: kendi “globe”unu sahiplenerek diğerleriyle rekabete girmek
için “kitlesel” hareket ederken, kendisiyle
işbirliği içinde olan diğer bütün oyuncularla tek başına
rekabete girerek salt “bireysel” davranıyor. Artık -eskiden olduğu gibi-
çalışanlar arasında bir işbirliğinden söz etmek kesinlikle mümkün değil ve asla
olmayacak.
Ofislerimizin 10-15 yıl öncesine kadar varolan tarzını betimlemek
gerektiğinde, bir paravan ya da duvarla genellikle
soluk renkli bir duvarla- bölümlenmiş bir alan gelir çoğu çalışanın aklına.
Paravan ya da duvar —her neyse— bir statüko belirleyenidir; çalışanlar arasında
yetki, yeterlilik, sorumluluk... alanlarını belirler. Kapılarında isimlikler bulunan
odalar vardır. Bu kapıların önlerinde, üst kademeye aidiyetin arttığı oranda azalan
/ yanlızlaşan çalışanlar ya da bekleyenler bulunur. O kapılar, kademe / ünvan yükseldikçe
yaklaşılması dahi güçleşen korkutucu simgelerdir; adeta devleşerek çalışanı
ezer geçerler; çünkü onlar, “baby boomer” ların simgeleridir. “X” kuşağı, Baby
Boomer yöneticilerle bu hiyerarşik çizgilerde tanıştı ve çalıştı. Fiziki
ofislerin aynalandığı katı kişilikler de bu ortamlarda oluştu.
Son 5-10 yıllık dilimde ise “Y” kuşağının “X” kuşağı
yöneticilerle çalıştığı ve yeni ofis ortamlarının, yeni çalışma sistemlerinin
uygulamada görülmeye başladığı dönemlerdir. “X” kuşağı “Baby Boomer” kuşağı ile
çalışırken edindiği katı kuralları “Y” kuşağı ile çalışırken törpülemek ve
zaman içinde tamamen yeniden yapılandırmak zorunda kaldı. Çünkü “Y” kuşağı, iş
hayatında hiç görmediği bir yaşam formunu dayatıyordu: “X” kuşağının iş disiplini konusundaki
muhafazakar tutumumunu görmezden geliyorlar, tek tip olmayı reddediyorlar, “X” kuşağı üzerinde etkili, zorlayıcı,
kabullenilmesi ve çalışılması zor bir baskı kuruyorlar fakat işlerini mükemmel
bir şekilde yapıyorlar ve yaparken de eğleniyorlar.
1980-1999 yılları arasında doğmuş ve bugün iş yaşamı içinde
oluşan farklılıkların temel kaynağı olan “Y” kuşağı ofislerin, yeni çalışma
ortamlarının şekillenmesinde özellikle konforun ve özgürlüğün çalışmayı teşvik
edici etkenlerin ön planda tutulduğu ortamlarda çalışmak istiyor. Özgür ve
rahatlarına düşkün olduğu oranda da inanılmaz çalışkan ve sorumluluk bilincine
sahip bir kuşak olduklarını kanıtladılar ve yaratıcı iş çıktılarının yaratıcı
ortamlarda oluşacağını Baby Boomer kuşağına bile kabul ettirdiler. Baby Boomer
kuşağının alışık olduğu, “X” neslinin sorgulamadan kabullendiği, “Y” nesli
tabiriyle ‘sıkıcı’ ofisler ve toplantı odaları onlara uygun değil; iş
saatlerini ve toplantılarını mümkün olduğunca ferah ve konforlu ortamlarda
geçirmek istiyorlar. Zorunlu olmadıkça fiziki ortamlara yanaşmıyor, sanal
ortamları tercih ediyorlar. Baby Boomer kuşağının sabırla ördüğü ve “X”
kuşağının bilgisi ile yücelttiği iş deneyimleri yumağı bugün “Y” kuşağı
tarafından itinayla çürütülüyor, tüm bildik kaleler yıkılıyor. İş hayatı “Y”
kuşağının yaşam felsefesini iş yaşamına sokmasıyla birlikte tümden yenileniyor.
Konforlu ofis ortamları, verimli çalışmaya teşvik amaçlı düzenlenmiş mola alanları
ve hatta serbest çalışma saatleri gibi akla gelebilecek her türlü konfor ve
kolaylık, yeni kuşak çalışanını verimli ve başarılı olması için güçlü birer
motivasyon aracı olarak görülüyor.
“Y” kuşağı yaptığı iş ve ürettiği ürün-çıktı ile kendini
yansıtıyor; başarısı ile bağ kuramadığı durumlarda verimliliği düşüyor, işe
bağlılık, sadakat sorunları yaşıyor: maddi tatminin yanında manevi tatmine de
çok önem veriyor. Çalışma ortamından manevi olarak doyum almaya çalışıyor. İş
saatlerinin esnek olmasını, kararlarda ortak söz sahibi olmayı isteyen “Y”
kuşağı, işyerlerinin dekorasyon kurallarını da esnetiyor: rahat ve ergonomik
koltuklar, eğlenceli ve yaratıcı dinlenme alanları, keyifli molalar yaşatacak
yeme-içme mekanları, sosyal ilişkilerin kurulduğu, sohbetlerin yapıldığı yemek
salonları, spor-aktivite salonları ve bu salonlarda düzenlenen spor
etkinlikleri, fonksiyonel olduğu kadar duygulara da hitap eden çalışma masaları
ve elektronik eşyaları... istiyor. Fakat bütün bu isteklerini kendilerinin, yeni
jenerasyon kuşağın iş ortamından özel beklentileri olarak görmüyor, bu
jenerasyonun iddiası “zaten ofislerin
doğal ortamı bu olmalıdır. Normal budur!”
“Y” kuşağı ofis
insanı, ofis mobilyalarında belirli kriterlerin olmasını talep ediyor. “Y”
kuşağının karakteristik “daha fazlasını
istemek /azla yetinmemek” özelliği, mobilyaların şekillenmesinde de önemli bir
etken oluyor. Özgür ve talepkar karakterlerini haklı çıkarırcasına “Y” kuşağı
çok çalışkan, uzun saatlerini çalışarak geçirebiliyor. Konsantrasyon ve konfor
yaratan ortam talepleri çok yerinde
çünkü motivasyon ve konsantrasyon duyguları paralel çalışıyor, birbirlerini
besliyorlar. Geçmişte kullanılan basit ofis mobilyaları, yerini insancıl ürünlere
bırakmaya başladı. “Y” kuşağı saate bakarak değil işin bitişine hedeflenerek
çalışıyor ve bu noktada mobilyanın konfor derecesi uzun çalışma saatlerinin
verimini etkiliyor.
“Y” kuşağı çabuk tüketen, hep isteyen bir kuşak gibi
akıllara yerleşse de insancıl taraflarının geçmiş kuşaklara göre daha gelişmiş
olduğunu söyleyebiliriz. Çevre problemlerinin yaşandığı, hiçbir ürünün doğal
olamadığı bir dönemde doğan ve büyüyen “Y”
jenerasyonu için çevreci ürünler ayrı bir önem taşıyor. Ofislerde atık pil kutularını,
kağıt ve plastik çöp kutularını, çevreci önerileri hep “Y” kuşağı döneminde
gördüğümüzü unutmamalıyız. Bir çok “Y” kuşağı çalışanından, home ofis çalışma ile ulaşım, elektrik,
doğal kaynaklar, gıda, atık vb gibi çevresel sorunların azalacağı yönünde iş
organizasyonu teklifleri duyabilirsiniz. İş hayatı trendleri yakın bir gelecekte
“Y” kuşağının artık işe gelmeyeceği, evinden daha verimli çalışacağını
kanıtlayacağı yönünde ve hedeflerini, iş planlarını terminlerine uygun şekilde
yaptıkları sürece bir sorun olmayacağı inancı giderek yerleşiyor. Baby Boomer ve “X” kuşağı yöneticilerin, güven
sorunlarını aşması yeni iş sistemlerinin başlaması için yeterli.
Ofiste çalışmaya devam edecek ve etmesi zorunlu işlerde “Y”
kuşağının motive edilmesi şart!” Bu da google, facebook, twitter, pixar vb
firma örneklerinde açıkça görülüyor; perspektifi biraz genişletmek bile
yeterli, anlamaya çalışmak yeterli. Belki de Baby Boomer ve “X” kuşaklarına
yıllarca verilen ‘empati’ eğitimlerinin iş hayatında biraz olsun uygulamaya
başlanması bile “Y” kuşağının yaratıcı zekasını iş hayatına katmasına yol
açacaktır. “Y” kuşağı ile iletişimin yolu gerçekleri söylemek, net olmak ve aynı
dili konuşmaktan geçiyor. İnsan kaynakları ve iletişim uzmanları, yaratıcı
ortamların insanı teşvik ettiğini, kişilerin kendilerini ifade eden ortamlarda daha
verimli olabileceğini ve ortamın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini “Y”
kuşağından öğrendi. Şimdi ofislerde bu öğretinin sonucu olarak bir “Y” devrimi
yaşanıyor.
Baby Bomeer kuşağı disiplin, “X” kuşağı şirketlerde verimlilik üzerinde durdu ve çalışma
ortamları verimlilik üzerinde
şekillenmişti. “Y” kuşağı ile değişen işyerleri artık yaratıcılığı teşvik etmek için tasarlanmaya başlandı. Ofis
ortamları ile mobilyaları, konfor, estetik ve teknolojik seçenekleri ile yeni jenerasyon çalışanların
beklentilerine uygun hale geliyor.
Baby boomer etkisini üzerlerinden atıp uyum sağlamayı
başarabilen “X” ler, bu yeni kuşakla
makul bir çizgide buluştular ve yıllardır bir çok enteresan deneyimi birlikte
yaşadılar. Günümüzde “Y” kuşağının ilk çalışanlarını artık yönetici
kademelerinde de görmeye başladık. Bu da çalışma hayatındaki trendlerin gelecek
yıllarda bakış açıları farklı bu kuşağın liderliğinde çok daha hızlı
değişeceğine işaret ediyor. Son on
yıldır İnsan Kaynakları literatürünün büyük bir kısmını yeniden yazan bu
jenerasyon, fiziksel ve felsefi olarak da ofis yaşamlarını baştan yaratmaya
devam ediyor.
Önümüzde bir de “Z” ler var. Onlar “Y” lerden farklı,
yeryüzüne geldiği andan itibaren tabletler ve mobil cihazlar ile büyüyorlar.
Sürekli bir bilgi akışı ve etkileşim içindeler. 2003’ten başlayarak dünyaya
gelen “Z” kuşağı kendi ihtiyaçlarının farkına daha bebekken varan, AVM’ lerde
kendilerine ait market arabası ile gezen, kendi alışverişlerini yaptıkları gibi
ailelerinin kararlarında da söz sahibi olmaya hevesli bir jenerasyon...Trend
görülerine bakarsak sadece ofislerde değil iş yaşamında devrimi de “Z” kuşağı ile
yaşayacağız.
Özlem Devrim
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı / Trend Uzmanı
@trendssoul
http://www.trendssoul.blogspot.com/
http://www.ozlemdevrim.blogspot.com/