ABLUKA
KARMA RESİM SERGİSİ
Mustafa Albayrak,
Aslı Altınışık, Resul Aytemür,
Nehir Çetin,
Gizem Enuysal, Süleyman Erdal,
Kader Genç,
Işıl Güleçyüz, Mahir Güven,
Ayhan Işık,
Nilfer İnandım, Kemal İskender,
Sinem Kaya,
Hüsnü Koldaş, Eylül Köksümer,
Yasemin Kuşi,
Joel Menemşe, Ahmet Merey,
Mustafa Orkun Müftüoğlu,
Vasıf Pehlivanoğlu, Hülya Sözer,
Özlem Üner, Yağmur Yılan
25 Eylül - 2 Kasım
2013
AÇILIŞ: 25 Eylül 2013, Saat: 18:00
Basın Bülteni
Doğa, sanatçı ile olan ilişkisinde, figürler için bir yaşam
alanından, yaratıcısı için bir ilham kaynağına dönüştüğü sanat dönemlerine
kadar, sürekli devam eden bir sanat objesi halindedir. Modern resmin
ustalarından Cezanne, "Doğayı okumak demek; uyumu saklayan görünmez örtüyü
kaldırıp, altında gizlenenleri tanımlayabilmek demektir." sözüyle
anlatmıştır aslında; doğanın sunduğu tüm unsurları ile birlikte insan için
nasıl verimli bir kaos yarattığını. Bahsedilen görünmez örtüyü kaldırmak ve
saklı olan uyumu keşfetmek, doğanın da tinselliğinin ve estetiğinin keşfi için
insanın biçimlendirişine duyduğu ihtiyacı ortaya koyar. Doğa artık sanatın bir
nesnesidir. Farklı pentürler ile tekrar tekrar keşfedilmekte,
yorumlanmakta ve sunduğu yaşam alanı
giderek küçülürken, ortaya çıkardığı yaşam simülasyonu büyümektedir.
Sanat dönemi içindeki çarpıcı doğa kesitlerini
incelediğimizde, ressamın algısındaki öznel seçiciliğin ve anlam verme
çabasının başyapıtlardaki yansımalarına rastlarız. Cezanne için tutkulu bir
saplantı olan Sainte-Victorie Dağı, Monet’nin ışığın her halini resmettiği ünlü
nilüfer havuzu, Millet’in yoksul köylülerinin hasat topladığı tarlaları, bu alanları ressamının anlatımı için bir araç
yaparken, aynı zamanda onları, ressamına yön veren önemli kaynaklardan biri
haline getirmektedir. Nesnel olmaktan çıkan bu doğa unsurları, artık onları
tekrar yaratan fırçalarla özdeşleşmiş ve varlıklarını zaman-mekan uzamından
sıyrılmış halde, yeni bir tinsel biçim içinde sürdürmektedirler. Doğa ile
insan, boyanmış olan üzerinde, zihinsellik içinde uzlaşmışlardır. Bu açıdan
resim, bir uzlaşım alanı olmuştur.
21. yüzyılda ise, doğa ve insanın uzlaşabildiği pek az alan
varlığını sürdürmektedir. Sözgelimi, bir ‘’park’’ kaosa adapte olarak
doğallığından endüstri ile arındırılmış insanın dinginlik ve düzen alanıdır.
Metropol yaşamının altında ezilip ressamının ilham dünyasını beslemeye mecali
kalmayan doğal yaşamın, kurtarılmış bölgesidir. Otoritenin kendisini düşünerek,
fakat kendi fikrini sormadan inşaa ettiği yaşamı benimsemek zorunda kalan insan
için ise, birkaç ağaçtan ibaret olmayan bir değere sahiptir artık; sahip
çıkılması gereken, benliğini ayakta tutan değerlerin tümüdür. Anıtsal bir
semboldür. Bu sembol elbette ki taşıdığı yoğun anlamın kazandırdığı değerle, karşıt
kesimlerin zapt etme arzusunu beslemektedir. ‘’Abluka burada başlıyordu çünkü’’
der şair Turgut Uyar. Dinginlik ve düzen alanı olan doğa, eğer muhafaza edilmek
için yüzyıllardır ilham verdiği yaratıcılarının zihnine ihtiyaç duyuyorsa, o
noktada ressam artık pasif olma hakkına sahip değildir. İzleyen, gözlem yapan,
boyalar ile kaydeden ve anlatan kişi olarak, var olan düzenin kendisinden almak
istediği ne varsa, doğanın kurduğu düzeni hayatta tutmak için sanatını bir araç
olarak kullanmalıdır. Bu araç, doğa ile insan arasındaki iletişimi izleyiciye
sunan, pasifliğin bittiği noktada başlayan direnişe kadar süren ama mutlaka
varlığını ve ayakta olduğunu ispatlayan ressamın fırça izleridir.
Beyoğlu AKADEMİLİLER
Sanat Merkezi
Balo Sok. No:37 Beyoğlu/İstanbul
Tel: +90 212 245 02 29
beyogluakademililer@gmail.com